suriyeli sığınmacılar

  • suriye televizyon kanallarında esat'ın; kurtulduk! açıklamalarına maruz kalan insanlardır.

    elin esat'ı, suriye kanallarına çıkıp sürekli bu açıklamaları yapıyor. ülkemizi temizledik, pisliklerden kurtulduk. tüm kötü insanları, suçluları, katilleri aileleri ile birlikte türkiye'ye gönderdik hayırlı olsun! artık daha laik bir suriye için önümüz açık diye açıklama yapıyor. laik diyor laik!

    zaten adam ülkeyi laik yönettiği din istismarı ile yönetmediği için amerika tarafından al aşağı edilmek isteniyor. arabistan, kuvyet vb. ülkerler din ile yönetildiği için her türlü işini istismar ile yaptırıyor o ülkelerin yöneticilerine. ama esat dişli çıktı direniyor.

    akrabam var suriye de, türk vatandaşı. çocukları da türk vatandaşı ama hiç biri türkiye'ye geri dönmek istemiyor. o da söylüyor size gelen insanlar buranın pkk sıydı zaten diyor ve ekliyor; allah ülkemizin(türkiye'nin) yardımcısı olsun!

    toplama kamplarından yetişen insanlar, çocuklar genellikle terörist oluyor. afrika kamplarında, orta doğu kamplarında yetişen insanların neredeyse hepsi terörist gruplara katıldı. bizimkiler de oyle olacak. zaten buraya gelirlerken de öyleydiler. şimdiden başladılar bıçak, taş, sopa kullanmaya türk halkına haberlerde hep görüyoruz, karşılaşıyoruz. yakında silahlanacaklar da. bizim de silahlanmamız gerekecek belki de canımızı, namusumuzu korumak için.

    bir de bu insanlar türk vatandaşı olacak ve bizimle aynı haklara sahip olacaklar.

    vay halimize vay!

    proje tıkır tıkır işliyor vallahi halkımız sağ olsun.

  • bana göre çok büyük bir kısmı suriyeli yıkılmacılardır.

    bildiğiniz gibi cumhurbaşkanı erdoğan geçen günlerde “suriyeli sığınmacıların teröre ve suça bulaşmamış olanlarına istedikleri takdirde vatandaşlık verebiliriz” açıklamasından sonra birden bire ortalık birbirine girdi. kimisi bu savaş mağduru insanların ülkemizde “kalifikasyon” arttırmasını umarken, kimisi bunu bir başkanlık yatırımı olarak gördü.
    akşam cnn türk’te haberlerde izlediğimde bir istatistik paylaşıldı, suriyeli yıkılmacıların yaklaşık olarak sadece yüzde yedisinin üniversite mezunu olduğu, sadece yüzde dokuzunun eğitimli olduğu, büyük bir kısmının ise okuryazar olmadığı söylendi. bu suriyelilerin kalifiye olanlarının ise altı yıldır zaten dünya’nın çeşitli ülkelerine yerleştirildiği bildirildi. hatta kanada’nın bu suriyelilerden sadece yirmi binini kabul ettiğini bunun için ise bazı şartlar ortaya koyduğunu anlattılar. buna göre kanada sadece aile olanları kabul etmiş ( ileride aile birleştirme bahanesi ile sayının artmaması için), sadece eğitimli olanları almış ve en önemlisi de üç yıllık izleme sonucuna entegrasyonu takip ederek kesin karar vereceklerini bildirmişler.

    bayram tatili için çok sevdiğim memleketim hatay’da idim. tuık verilerine göre hatay’da 386 077 adet suriyeli yıkılmacımız var. bayram tatilinden bende oluşan bazı bilgi ve izlenimler aşağıdaki gibi;

    • memleketim hatay’ın küçük bir ilçesi, tüm ilçenin neredeyse birbirine akraba olduğu bir ilçeden bahsediyorum, konuştuğum akraba ve arkadaşlardan aldığım bilgiye göre köyler ve beldeler dahil bu ilçede toplam 350 adet esnaf var, sadece ilçe merkezinde ise toplamda 55 adet suriyeli esnaf var. yani yaklaşık olarak ilçe merkezindeki esnafın yüzde yirmisi suriyeli yıkılmacılardan.
    • halk bu memlekette ahırdan bozma evlerini bu yıkılmacılara altı yüz yedi yüz lira gibi fahiş fiyatlara kiraya veriyor. burada ev sahipleri çok memnun, ancak kiracı olan türkler ne durumda tahmin edersiniz, türkler o evlere atık suriyelilerden daha çok para vermek durumunda.
    • ilçede ciddi anlamda bir çöp sıkıntısı var, aslına bakarsanız bu ilçede su sıkıntısı da vardı da allahtan cehape zihniyetindeki büyük şehir belediyesine bağlı hatsu yetkilileri su sorununu çözmüş, nasıl çözdüklerini araştırdığımda ise hatsu’nun tek bir su aramadıkları sadece kayıp ve kaçakları engellediğini öğrendim.
    • ilçe zannedersiniz ki beyoğlu, gündüz ciddi anlamda trafik sıkıntısı var, antakya merkez kadar trafiği var bu küçük ilçenin. ancak bu suriyeli yıkılmacılar akşam olduğunda sokağa çıkıyorlar, arife gecesi saat 3 gibi cadde ana baba günüydü.
    • tatlıcıdan, bakkala, berberden, kaportacıya, lokantacıdan ayakkabıcıya kadar bir çok suriyeli esnaf var, işin güzeli bu yıkılmacıların dükkanından alışveriş yapanlar sadece yurttaşları değil, artık ucuz diye türkler de bu yıkılmacılardan alışverişe başlamış. vergi yok, ceza yok, sigorta yok, temizlik kontrolü yok, iş sağlığı güvenliği yok, şeker, çay un suriye’den kaçak, sigara diğer taraftan kaçak geliyor. bu kalemlerin bindirdiği gider kalemleri olmadığından da haliyle maliyetler düşük.
    • antakya merkezde iki cuma namazına gittim. zannedersiniz mekke, her tarafta arap entarili tipler vardı, hutbe çok yakında arapça verilirse hiç şaşırmam.
    • sokakta kara peçeli kadın sayısı gözle görülür şekilde fazla, yaklaşık bir karış sakallı erkekler ve üç adım arkalarında peçeli kadınlar, yanlarında elli santim boyunda türbanlı hatta peçeli çocuklar görebiliyorsunuz.
    • dilencilik ve fuhuş ile istismar edilen yüzlerce çocuk ve kadın var. bunun yol açacağı sosyal patlama ve sağlık sorunları çıkmak üzere.
    • bayramdan üç gün önce antakya merkezde stadyumda bir iftar yemeği verildi, iftara mr. düşük profil de katıldı. buraya akp yöneticisi ve üyesi çoğu kişi alınmadı, yüzlerce otobüsle suriyeli yıkılmacılar taşındı ve en acısı da polis güvenlik nedeni ile bunları doğru düzgün aramaz iken ilçe kaymakamları, savcıların, hakimlerin araçları didik didik arandı.
    • bahsettiğim bu küçük ilçede akp’nin son seçimdeki oy oranı yaklaşık yüzde yetmiş. toplamda on sekiz bin suriyeli var ve bir sonraki seçimde bu arkadaşlar oy kullanırsa belediye başkanı yüzde yüz suriyeli olacak, çünkü ilçedeki son oy kullanabilen türk sayısı yaklaşık dört bin idi.
    • hatay'da suç oranı artmış durumda, kendi kardeşim hatay da yer olmasına rağmen tayin istemedi hataya, bazı hataylı memurlar tayin istemiyor, adamlar kia ve hundai araçları ile trafiğin anasını belliyorlar, korkuları yok, adam ölümden kaçmış gelmiş, ipler mi senin polisini.

    bundan beş sene evvel büyük lider emevi camiinde cuma namazı kılmak niyetinde iken şu anda habib neccar camisinde haber vermeden cuma namazı kılmak isteseler yer bulamayacak durumdalar. beş sene önce güney komşumuz bir iç savaşa düştü, bugün baktığımızda herkesin bir kazanımı oldu,

    bazıları şunlar ;
    • rusya artık sıcak denizlerde.
    • esad en azınan kendisine bağlı bir toprağa ve halka sahip.
    • pyd özerk devletini kurdu ve neredeyse tüm dünya tanıdı.
    • işid kendi propagandasını yaptı.
    • abd ve batılı devletler buradan kaliteli elemanları aldılar ve kalifikasyonlarını arttırdılar.

    peki biz ne yaptık bu sırada;
    • hiç dâhil olmadığımız savaşa tırlarca silah gönderdik.
    • 11.5 milyar dolar para harcadık.
    • onlarca canlı bomba saldırısı yaşadık ( son iki kalifiye yıkılmacı bayramdan hemen önce reyhanlı’da patladı)
    • bir stratejik deha başbakan harcadık.

    yani bizimle alakası olmayan bir savaşın en çok kaybedeni olmuş durumdayız. stratejik deha diye ben buna derim. üstelik bunların özgürlük savaşçısı olduğunu iddia edenlere de sorarım, dünya üzerinde kendi ülkesinin özgürlüğü başka tprakalrda taşak kebabı yaparak kazanmış bir tek millet var mı?

    peki yarın bir seçim olsa ne olacak, şahsi fikrim hiç bir şey değişmeyecek, bir çok insan aynı yere oy verecek ve akp gene yüzde elli dolaylarında bir oy alacak. çünkü birileri bu gece televizyonda zinayı övse, yarın " başkan haklı biz de zaten orospu çocuğuyuz" ( burada cinsel bir ayrımılık söz konusu değildir, kadını aşağılama niyeti yoktur) diye başlık atacak en az beş gazete ve benim anam senin anandan daha çok zina yaptı yarışına girişecek binlerce insan var.

    aranızda su veren itfaiyeyi arayan varsa kendilerini güney sınırına davet ediyorum. hortumun bir ucu yani iftaiye ankara beştepe dolaylarında. diğer ucu da üzülerek söylüyorum ki hepimizin götünde.

  • benim çevremde çocuk sahibi olmak isteyip de zorlanmadan olan bir tane arkadaşım yok. zaten çok az çocuk sahibi olmak isteyen var, onlar da ancak tedaviyle, "bugün bizim saat 2 gibi sevişmemiz gerek" falan. bu sex machine'ler ne yapıyor da böyle üçer beşer doğuruyor bi fikrim yok. çocuğu olan bi arkadaşım bebeğin altını biraz bekletti diye çocuğun pamuk götü nar gibi kızarmış, pişikten uyuyamıyor. bunların yavruları dışarda maşallah çelik gibiler. lan ben küçükken anahtar deliğinden baksam 3 gün ateşim inmezdi. adamlar mülteci falan ama her biri ayrı sex bomb, terminator, everlasting existence.

  • bunlara "sığınmacı:(" gibi bilinç altına acziyet konsepti işleyen kelime seçmeyelim, kullanmayalım.

    suriyeli kaçaklar olur, işgalciler olur, vatan kavramını idrak edemeden vatandaş olmaya kalkanlar olur, işine eşine ortak olanlar olur, sınırı geçer geçmez üreyenler olur, hatta dark walkers olur seçin deyin ama "sığınmacı:(" demeyin.

    (bkz: suriyelilere vatandaşlık veren vatan hainleri)

    kadınlarını hamile bıraka bıraka sokakta dilendirir veyahut pazarlarken kendileri plajdan plaja akan türkçe konuşmaya tenezzül etmeyen, hesap ödenecekken "tayyip erdoğan'ın misafiriyim" diyerek kalkıp giden organizma sürüleridir.

    insan kelimesi kendilerine lükstür.
    gelsin eksiler. biri söylemeliydi.

  • bir gün erdoğan'ın, bu mültecilerin kılıçdaroğlu yüzünden ülkeye geldiğini ve ülkenin huzurunu bozduğunu söyleme; akp seçmeninin ise buna inanma ve bunu tartışmalarda argüman olarak kullanma ihtimali var. kimse de çıkıp, yok canım o kadar da değil diyemez. diyebilir misiniz?

    hayat çok garip.

  • geçen, afrikalı bir saat satıcısı gencin önünden geçerken gene aklıma bunlar geldi. afrikalılara saygı duydum, adam ekmeğinin derdinde.

  • dün gece hayatımda şahit ve müdahil olacagım en kötü şeylerden birisini yaşadım. olayın sonunda emniyete de ihbarda bulundum bunu belirteyim. ve insan olarak insanlıktan bir kere daha igrendim.

    geçici bir süreligine gaziantep'teyim. dün gece en yakın kız arkadaşımla evde biraz takıldıktan sonra gece çorba içelim dedik. gece 2'yi biraz geçiyordu. bilen bilir burada bir otelin oldugu bir cadde vardır (otelin adını vermiyorum özellikle ama altında bir pavyon olan bir otel ve daha çok fuhuşun döndügü ve son yıllarda suriye'lilerin yaşamaya başladıgı bir yer burası) o caddeden geçerken dikkatimizi gençten bir adam ve yanında sarı saçlı (bir kısmı boyalı) üzerinde açık bir bluz ve altında tayt olan taş çatlasın en fazla 5 veya 6 yaşlarında bir kız çocugu dikkatimizi çekti. arkadaşıma arabayı durdurmasını söyledim çünkü durum çok tuhafıma gitti. gecenin o saatinde yolun ortasında bir aşagı bir yukarı yürüyen bir adam ve 5 yaşlarında bir çocuk getirin gözünüzün önüne. arabadan inip adama seslendim adam çocukla hemen yanıma geldi. türkçe ve ingilizce çocugun onun kızı olup olmadıgını sordum ancak kendisi arapça konuştugu için anlaşamadık. hemen kenarda ileride duran bir adama seslendi (ben arabadan inmeden önce de o adamla konuşuyordu zaten) o adam da türkçe bilmedigini ifade etmeye çalıştı. elindeki telefonu gösterdi bir numara çevirdi ve bana verdi telefonu. telefondaki adam bana buyrun filan derken benim artık nevrim döndügü için adama direkt bu kız çocugu kimin diye sormaya başladım. adam telaşla telefonu arkadaşıma ver dedi, ben telefonu verdikten sonra diger adam ve çocuklu adam saniyesinde yanımdan ayrıldılar. o saatten sonra peşlerinden gidemezdik çünkü iyice ara sokaklara girmişlerdi artık.

    polisi aradık bilgi verdik. ama peşine düşecekler mi bilmiyorum. elimden hiçbir şey gelmemesi de iyice canımı yakıyor. ama suriyeliler meselesi bireylerin tek başına çabasıyla çözülecek bir durum degil. işin daha kötü yanı bu tür durumlar arz-talep meselesi gibi. o gece o kız çocugu için pazarlık yapacak pisliklerin de bu dünyada varoldugunu bilmek ise bende büyük bir nefret ve öfke uyandırıyor. iyi insanlardan tek dilegim olabilir, bu tür durumlara daha duyarlı ve gözleri açık yaklaşmaları gerekiyor. ben dün gece arabadan inerek belki o gecelik kurtardım o kız çocugunu. birileri daha dikkatli olursa belki de o ve onun gibi kız çocuklarının hayatlarını kurtarabiliriz. onun ötesinde benim bu devletten yana hiçbir umudum yok.

    *telefondaki polisin bize iki kadın olarak o saatte orada ne işimiz oldugunu sorması sanırım benim umutsuzlugumu size tarif edebilir.

    ** ne yapılabilir, ne yapabiliriz; her türlü destek vermeye, yardım etmeye açıgım.

  • bunlar sığınmacı değil yağmacı resmen. kimse kusura bakmasın sizler plazalarınızda, güvenlikli sitelerinizde suriyelilerle pek karşılaşmadığınız için onlara sempati duyabilirsiniz ama bizler özellikle istanbulda orta direk semtlerdekiler sizin gibi sevgi dolu bakamıyoruz bunlara.

    beni en çok sinirlendiren konusu ise bunların ne zamandır kahrını çekiyoruz, ülkenin içine ettiler ama yine de yaranamadık arkadaş! hangisiyle konuşsam türklere nefret kusuyor, mevcut şartları beğenmiyor, istanbulu, türkiyeyi küçümsüyor. bunlar bu nefretlerini yakın zamanda bizden çok pis çıkarır gibi geliyor.

  • daha ,"sığınmacı/mülteci" kavramı ile burada eleştirilen "ortadoğulu sığınmacı" kavramları arasındaki farkı anlamadan bu parazitleri savunanlara;

    evet biz de bir ortadoğu ülkesinde yaşıyoruz, bizi de diktatörlüğe yakın bir yönetimle yönetiliyoruz, 10-15 sene içinde bir iç savaş çıkmayacağından emin olamıyoruz, bizim de kurulu hayatlarımızı bırakıp yabancı ülkelere sığınmamız gerekebilir...

    bunları düşünerek suriyeli sığınmacıların her şeyine tolerans göstermemiz mi gerekiyor?

    hayır, çünkü ben yukarıda yazdıklarımın başıma gelebileceğini düşünerek;

    dördüncü çocuğumun üstüne beşinciyi de yola koymuyorum, gideceğim yerde parazit gibi yaşamak zorunda kalmayayım diye kendimi geliştirmeye çalışıyorum. beğenmesem de kendi içimden küfür de etsem, doğu olsun batı olsun kültürlerini, uyum sağlayabilmem için gerekenleri öğreniyorum. batıya gidersem içinde yetiştiğim doğu kültürü nedeniyle dışlanmadan, doğuya gidersem batılı davranışlarım nedeni ile idam edilmeden nasıl yaşayabileceğimi hesaplıyorum.

    bu ülkeye daha önce de farklı kültürlerden insanlar geldi, fakat hiç biri suriyeli sığınmacılar kadar uyum sağlamaya çalışmakta direnmedi, dolayısı ile onlar kadar tepki de görmediler.

    yani burada sorun "sığınmacı/mülteci" kavramı değil, bu sığınmacıların kültürü davranışları. bunu ayrımcılık ya da zeka seviyeniz çok düşükse faşistlik olarak nitelendirebilirsiniz, haklılığı haksızlığı tartışılır. ama "bizim de başımıza gelebilir" argümanı ile ajitasyon yapıp, bu heriflerin bütün hayvanlıkları için tolerans beklemek düpedüz orospu çocukluğudur.

  • normalde rezalet içinde yaşayan insanlar üzerinden goygoy yapılmasına karşıyımdır. ama günümüzde batı'da da olmak üzere savunduğu şeylerin içini boşaltan bir politik doğruculuk var. trump'ın ve avrupa'da bilimum aşırı sağ partilerin yükselişini sağlayan önemli etkenlerden biri de bu politik doğruculuk. ortada ciddi toplumsal sorunlar var ve sistem partileri "ırkçılık" olmaması için bu sorunlardan bahsetmiyor veya kıyısından köşesinden döne döne konuyu ele alıyor. sorunun direk kendisinden ve nedenlerinden bahseden kimse yok. trump, le pen, wilders gibi oportünist politikacılar da halkın duymak istediği şeyleri söylediği için oyları son dönemlerde ciddi derecede arttı. valla ne derseniz deyin. politik doğruculuğun hası abd'de de var, ama bir şeyi değiştirmiyor. karşı tepki oluşturup trump'ın oylarını artırıyor. 21. yüzyılın politik arenasındaki en önemli sorunlardan birini oluşturacak bu ikilem. yine aynı şeyi bu başlık altında suriyeliler üzerinden yapılandan görüyoruz. sanki suriyeliler çok duyarlı, medeni insanlarmış gibi ele alınıyor ya durum, valla bunu yapanlar kendileri de inanıyor mu merak ediyorum. ayol 400.000 suriyeli çocuk var okula gitmeyen. her sene 45.000 suriyeli bebek doğuyor. 45.000! cidden bence bir rakamları tekrar edelim ki iyice otursun kafanızda: 400.000 tane okula gitme yaşındaki çocuk okula gitmiyor. okula gidenleri saymıyorum bile. 400.000! ve her sene 45.000 bebe doğuyor. danimarka'nın toplamında senede 40.000 bebek zar zor doğuyor be. bu insanlar nerede eğitim görecek? hangi öğretmenlerle? bu insanlar türkçe bile bilmiyor ya! almanya'da yılbaşında köln'ün ortasında iki dakikada çete kurup kadınlara tecavüz etmiş insanlardan bahsediyoruz. nasıl bir özgüvendir benim aklım almıyor. bu kontrolsüz göç politikaları yakın zamanda türkiye'nin en büyük problemi olacaktır. ve yine aynı şekilde politik doğruculuk sebebiyle kutuplaşma artacak, sorunun kendisine gidilmediği için insanlar birbirine daha da düşman olacak. burada duyar kasan insanların yarın türkiye'nin bir tarafında arap çeteler tarafından sıkıştırılıp parasının çalınmayacağının garantisi yok. okula gitmeyen yüzbinlerce çocuk, daha yeni doğan ve doğacak olanlar... bu insanlar 10 yıl sonra neye dönüşecek çok merak ediyorum. ulan almanya'da bile göçten 50 yıl sonra hâlâ türkler nelerle uğraşıyorlar haberiniz yok. abitur alan türklerin oranına bakın bir. 50 yıl diyorum bakın 50! gymnasium'a kayıt bile olamayan devasa bir türkiye kökenli kitle var orada. bakalım biz almanya'dan daha başarılı olup yüzbinlerce arabı eğitim sistemine ve toplumsal yaşama adapte edebilecek miyiz. sevgiler.